Türkiye’de Kaç Tane Y Tipi Cezaevi Var? Gerçekten İhtiyacımız Olan Bu mu?
İzmir’de, sokaklarda koşturup kafelerde bir şeyler yazarken, sıkça duyduğum bir soru var: Türkiye’de kaç tane Y tipi cezaevi var? Cevabı biraz garip, ama yerleşik düzende bu tür şeylere genellikle yeterince dikkat etmiyoruz. Gerçekten bu tür yapılar, toplumsal huzur ve güvenlik için ne kadar gerekli? Veya daha doğru bir ifadeyle, cezaevlerinin tasarımı ve işleyişi ne kadar doğru bir çözüm sunuyor? Bu soruları sorarken, Y tipi cezaevlerinin hem güçlü hem de zayıf yönlerini biraz irdelemek istiyorum. Çünkü bir yerin ne kadar iyi ya da kötü olduğunu anlamadan, sadece istatistiklere bakmak, durumu eksik bir şekilde değerlendirmek olur.
Y Tipi Cezaevi Nedir? Bilmeyenler İçin Kısa Bir Hatırlatma
Y tipi cezaevi, aslında tek bir hücredeki mahkumların birbirleriyle etkileşim kurmadan, daha izole bir şekilde kalmalarını sağlamak amacıyla tasarlanmış cezaevi modelidir. Bu tasarım, her mahkumun yalnızca kendi odasında kalmasına ve gruplar halinde etkileşim kurmaktan kaçınılmasına odaklanır. İlk kez 1980’lerin sonunda önerilen ve son yıllarda inşaatları hızla artan bu cezaevlerinin sayısı, giderek artıyor. Pek tabii, her şeyin bir çözümü olduğu gibi, bu cezaevlerinin de hem artıları hem eksileri var.
Güçlü Yönler: Güvenlik Mi, Yoksa Ayrımcılık Mı?
Y tipi cezaevlerinin en çok savunulan yönlerinden biri, güvenlik ve mahkumlar arasındaki çatışmaların engellenmesi. Yani, mahkumların bir arada olmaları, aralarındaki şiddet ve gerginlikleri artırabilir. Y tipi cezaevlerinin amacı, bu tür olayları minimize etmek. Her mahkum kendi hücresinde, belirli bir süre boyunca yalnız kalacak şekilde düzenlenmiş. Bir bakıma, bu “yalnızlık” mahkumları disipline etme ve kontrol altına alma yolunda bir adım olarak görülüyor.
Ancak… Durumun ne kadar ideal olduğu tartışmalı. Özellikle suçluluk ve rehabilitasyon kavramları göz önünde bulundurulduğunda, bir kişinin topluma kazandırılmasını sağlamak, yalnızca fiziksel izolasyonla mümkün mü? Bu cezaevlerinin aslında tamamen güvenlik odaklı yapıldığını ve insan hakları ile ilişkili kritik sorulara yeterince eğilmediğini düşünüyorum. İnsanları “topluma kazandırma” hedefi gütmeyen bir sistemin gelecekte ne tür toplumsal sonuçlar doğuracağını tartışmak gerek.
Güvenlikten Fazlası: Toplumsal Etkiler
Y tipi cezaevlerinin güçlü yönlerinden biri de, toplum güvenliğini arttırmak için geliştirilen tasarımları olabilir. Ancak burada bir sorun var: Yalnızca “güvenlik” temelinde yükselen bir sistem, toplumu daha fazla dışlayıcı hale getirme riski taşıyor. Mahkumlar, her türlü toplumsal etkileşimden, grup bağlarından yoksun bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Bu da bir insanın, suç işlediği takdirde gerçekten rehabilite olup olmayacağı sorusunun cevabını karmaşıklaştırıyor. O zaman şu soruyu sormak lazım: Gerçekten insanları yalnızca hücrelerde tutarak, onları hayata kazandırmak mümkün mü?
Zayıf Yönler: Psikolojik Etkiler ve Toplumla Uyum
İşte asıl mesele burası: Y tipi cezaevlerinin zayıf yönleri genellikle göz ardı ediliyor. Yalnızlık, sürekli izolasyon, sosyal etkileşimsizlik; bu unsurların bir mahkumun psikolojik sağlığı üzerindeki etkilerini kimse tam anlamış gibi görünmüyor. Sadece güvenliği sağlamak, aslında oldukça dar bir perspektife sahip bir çözüm. Çoğu araştırma, insanın sosyal varlıklar olarak geliştiğini ve toplumsal bağların insan sağlığı üzerindeki etkisinin yadsınamaz olduğunu gösteriyor. Bu cezaevlerinde, mahkumlar yalnız kalıyorlar ve çoğu durumda, toplumdan tamamen soyutlanıyorlar.
Ya bir mahkum yıllarca tek başına kalırsa? Ya her gün dışarıya adım atma fırsatı bulamadan yaşarsa? Hangi duygusal ve zihinsel travmaların biriktiğini hiç düşündük mü? Gerçekten bu mahkumlar rehabilite edilebilir mi? Bu, çok daha karmaşık bir soru. Bazen, tecritle dışlanmış bir insanın toplumla yeniden kaynaşabilmesi, fiziksel izolasyona dayanmak kadar zor olabilir. O zaman soruyorum: Toplumdan ne kadar uzaklaştırmak, bir insanın yeniden toplumla uyum sağlamasına daha çok katkı sağlar?
Ve Ya Gelecek?
Şimdi, gelecek üzerine düşünelim. Y tipi cezaevlerinin sayısının artması, Türkiye’deki cezaevi nüfusunun hızla yükseldiği bir döneme denk geliyor. Peki, bu ne anlama gelir? Toplumun güvenliğini sağlamak adına “daha çok cezaevi” yapmak, toplumun daha sağlıklı bir şekilde işlediği anlamına mı gelir? Belki de değil. Çünkü daha fazla cezaevi, daha fazla mahkum, daha fazla insan dışlanması demek. Gelişmiş toplumlar, suçlu insanları rehabilite etmek ve onlara yeniden toplumda yer edinme fırsatı tanımak için daha fazla yatırımı sağlıyor. Ancak biz, cezalandırma sistemine odaklanıyoruz. Bu, gerçekten doğru bir yaklaşım mı? Ya da bir gün, suçlu olmak, sadece sosyo-ekonomik bir sorundan mı ibaret olacak?
Sonuç: Gerçekten İhtiyacımız Olan Bu mu?
Türkiye’de kaç tane Y tipi cezaevi var? Bu sorunun cevabı 100’ün üzerinde, ama önemli olan bu cezaevlerinin gerçekten toplumun ve mahkumların iyiliğine hizmet edip etmediği. Gerçekten, yalnızca daha fazla cezaevi yaparak suçla baş edebilir miyiz? Yoksa bu sadece daha büyük bir izolasyonun, daha fazla ayrımcılığın ve dışlanmanın bir yolunu mu açıyor? Bu soruları sormadan, cezaevlerinin sayısını artırmanın ne kadar sağlıklı bir çözüm olduğunu tartışmak zor. Ve belki de cevabımız, cezaevlerinin sadece güvenlik sağlamakla kalmayıp, aslında toplumsal uyum ve rehabilitasyon amacı taşıması gerektiğini anlamamızda yatıyor.