Gölleme Nasıl Yenir? Bir Sosyolojik Gözlem Üzerine
Bir Anadolu kasabasının sabah serinliğinde, tandırdan yeni çıkmış göllemenin dumanı yükselirken, etrafında toplanmış kadınların sessiz bir uyumla birbirine çay uzattığına şahit olmuştum. O an, sadece bir kahvaltı sahnesine değil, toplumun görünmeyen örgülerine tanıklık ediyordum. Çünkü “gölleme yemek” yalnızca bir beslenme eylemi değil; toplumsal rollerin, aidiyetlerin ve ilişkisel bağların küçük ama derin bir sahnesiydi. Bu yazı, bir araştırmacının gözlemiyle, “gölleme nasıl yenir?” sorusunu sosyolojik bir mercekten okumayı amaçlıyor.
Toplumsal Normların Sofrada Somutlaştığı Anlar
Gölleme, özellikle İç Anadolu’nun kırsal bölgelerinde sabah kahvaltılarının, düğün hazırlıklarının ya da imece günlerinin vazgeçilmez unsurudur. Ancak asıl mesele, göllemenin nasıl yapıldığı ya da hangi malzemelerle hazırlandığı değil; onun etrafında örülen sosyal ilişkiler ağında gizlidir.
Toplum, bireylerin davranışlarını biçimlendiren görünmez normlar aracılığıyla kendini yeniden üretir. Sofra, bu yeniden üretimin en eski, en sıcak alanlarından biridir. Bir kadının göllemeyi “pişirme” biçimi, onun kültürel kimliğini; bir erkeğin göllemeyi “yeme” biçimi ise toplumsal konumunu yansıtır. Kadınlar, sofrayı hazırlayan, paylaşımı düzenleyen, ilişkisel düzeni koruyan konumdayken; erkekler sofrada otoritenin, düzenin ve işlevsel yapının temsilcisidir.
Cinsiyet Rolleri ve Sofranın Sessiz Dili
Sosyolojik açıdan bakıldığında, gölleme etrafındaki etkileşimler cinsiyet rollerini yeniden üretir. Kadınlar, sofrada görünmez bir iş bölümü içinde yer alır: biri hamuru yoğurur, diğeri pişirir, bir diğeri çayı hazırlar. Bu paylaşım biçimi, ilişkisel dayanışmanın göstergesidir. Kadınların toplumsal gücü, fiziksel güçle değil, ilişkisel ağlar kurma ve sürdürme becerisiyle ölçülür.
Erkekler ise genellikle sofraya oturduklarında bir “işlev”in temsilcisidir. Gölleme, tarla dönüşü yenir; güç harcanmış, emek verilmiştir. Bu bağlamda, erkek için gölleme yalnızca karın doyurmaz, aynı zamanda emeğin ödülüdür. Kadın içinse gölleme, paylaşımın, özenin ve ev içi emeğin görünmeyen sembolüdür.
Kültürel Pratikler: Sofradan Kim Kalkar, Kim Kaldırır?
Her toplumda olduğu gibi, gölleme sofralarında da küçük ama anlamlı ritüeller vardır. Örneğin, yaşça büyük birinin başlamadan kimsenin yemeğe dokunmaması, hiyerarşik düzenin kültürel yansımasıdır. Yemeğin sonunda sofrayı kadınların kaldırması ise, toplumsal cinsiyet rollerinin içselleştirilmiş bir davranış biçimidir.
Ancak modernleşmeyle birlikte bu normlar dönüşmektedir. Kentleşme, kadınların çalışma hayatına katılımı, eğitim düzeyinin artışıyla birlikte, gölleme artık sadece “kadınların hazırladığı” değil, “birlikte yapılan” bir sofraya dönüşmektedir. Bu dönüşüm, toplumsal yapının esnekleştiğini, ancak kültürel hafızanın da dirençli olduğunu gösterir.
Gölleme ve Toplumsal Kimlik: Birleşme, Paylaşma ve Anlam Arayışı
Gölleme yemek, yalnızca bir kültürel pratik değil; toplumsal kimliğin performansıdır. Sofrada otururken herkes kendi rolünü bilir: biri ikram eder, biri teşekkür eder, biri son parçayı başkasına bırakır. Bu davranış kalıpları, toplumun değer sistemini yeniden üretir.
Sosyolog Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramını anımsarsak, gölleme sofraları, bireylerin içselleştirilmiş toplumsal davranış biçimlerini sergiledikleri alanlardır. Sofrada yapılan küçük jestler —örneğin birinin diğerine “sen ye, ben tokum” demesi— aslında bir nezaket değil, toplumsal statü ve ilişki biçiminin dışavurumudur.
Gölleme Sofrasında Toplumsal Dönüşümün İzleri
Bugün genç kuşaklar göllemeyi artık tandırda değil, tavada yapıyor. Sofra yere değil, masaya kuruluyor. Ancak bu dönüşüm, göllemenin toplumsal anlamını silmiyor; aksine, onunla yeni anlam katmanları oluşturuyor. Geleneksel pratik, modern yaşamın hızına uyum sağlarken, “birlikte yeme”nin duygusal değeri hâlâ korunuyor.
Sonuç: Bir Sofranın Aynasında Toplum
“Gölleme nasıl yenir?” sorusuna verilecek en doğru yanıt, belki de “birlikte”dir. Çünkü gölleme, sadece ağızda değil, ilişkilerde bölüşülür. Kadınların emekle kurduğu sofralar, erkeklerin işlevsel varlıklarıyla bütünleşir; toplum bu karşılıklı tamamlayıcılık üzerinden yeniden şekillenir.
Gölleme, bir yiyecekten çok daha fazlasıdır: o, paylaşmanın, sessiz anlaşmaların ve görünmeyen emeğin sembolüdür. Her lokmada bir kimlik, bir norm, bir tarih saklıdır.
Ve belki de en önemlisi, gölleme yerken aslında sadece doymaz insan; kendini, geçmişini ve toplumunu hatırlar.
Senin Sofran Nasıl?
Sen göllemeyi nasıl yiyorsun? Masada mı, yerde mi, tek başına mı, aileyle mi? Kendi deneyimini paylaş — belki de senin sofran, bu sosyolojik hikâyeye yeni bir anlam katabilir.